Tarih Osmanlı Devleti ve dünya Müslüman toplulukları için en uzun yüzyıl sayılabilecek 19. Yüzyılın sonu 20. Yüzyılın başı 1912 yılını göstermekte;

           Balkanlarda Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ’ın ortak bir cephe kurup Osmanlıya savaş ilan ettiği yıllar;

        Cengiz Han’ın Bağdat’ı yakıp büyük katliamlarla tarihe geçtiği unutulmaz 1000 yılların; 800 yıllık Endülüs devletinin Avrupalılarca hunharca tarihten silindiği 1500’lü yılların; bir benzerini yaşayan balkan Müslümanlarının unutulmaz dram yılları.

        Balkan savaşının en zor, en sıkıntılı günleri; İnsanlar perişan, aç, susuz, göç halinde. Düşmana karşı cephelerde varlık gösterememe, çaresizlik halleri.

        Tarih 23 Ocak 1913. Devleti Aliye çareler aramakta. Osmanlı hükümeti toplantı halinde.  İttihat ve Terakki partisi 6 ay önce bıraktığı (bıraktırıldığı) iktidara tekrar sahip olmak için toplantı halindeki Osmanlı hükümetine baskın düzenliyor (Babıâli Baskını). Baskın (darbe) anında korumalar ve Harbiye nazırı öldürülüyor. Sadrazam (Başbakan) Kamil Paşa’nın kafasına silah dayanıyor ve istifası alınıyor. Dışarıda İttihat ve Terakkinin hatibi Ömer Naci toplanan insanlara “Din elden gidiyor, vatan elden gidiyor, Yaşasın millet yaşasın ittihat ve terakki” sloganları attırıyor.

          Ve devamında 2. Abdülhamit’i deviren hareket ordusu komutanı da olan Mahmut Şevket Paşa Başbakan yapılıyor. 4-5 ay sonra Edirne’de dahil Balkanların nerdeyse tamamı düşmana teslim ediliyor.

         Yüz yıldır küçük-büyük birçok savaşlara katılmış, cephelerde sürekli geri çekilme halinde, askeri yorgun-disiplinsiz bir devlet;

         Ayaklanmalardan, emperyal  Avrupa ve Rusya karşısında sürekli gerilemelerden bitkin bir siyasi düzen ve yorgun bir millet.

         Böylesine zor, sefil bir durumda 1914 1.Dünya savaşında Osmanlı’yı İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya gibi emperyal  devletler karşısında birçok cephede savaşmak zorunda bırakan bir siyasi parti aklı. İmparorluğun İNTİHARı

         İttihat ve Terakki yüzyılın başında Cumhuriyet yönetiminde yer almış birçok tarihi kişinin de üyesi olduğu asker-sivil karışımı gizli bir örgüt. İktidara geldikten sonrada siyasi parti.  Enver, Talat, Cemal gibi dönemin meşhur paşalarının yanında Mustafa Kemal gibi sonradan meşhur olacak paşalarında yer aldığı, aynı zaman da “Müslüman vatanı şeriatın hakim olduğu yerdir”  sözünün ve bugün biraz ayakta kalabildiysek bu tamamıyla yitirmediğimiz değer sayesindedir şeklindeki yaklaşımların sahibi dönemin Müslüman müttefiklerinden Sait Halim Paşanın da üyesi (Görevi 1912’de İttihat ve Terakkinin başkanlığı 1913’den sonra; savaş yılları da dahil; Başbakanlık) olduğu bir teşkilat.

         Bu gün dahi bir çok devlet nezdinde her yıl savunma politikası yapmak durumunda bırakıldığımız ve sürekli uluslararası topluluk karşısında köşeye sıkıştırıldığımız Ermeni meselelerinin de yaşandığı savaş yıllarının tek iktidarı İttihat ve Terakki.

        Amacımız tarihi sorgulamak, yargılamak değil. Yüz yıl öncesi yaşanılan tarihi anımsatmamızın gerekçesi; Yaşanılanların yaşadığımız zamana ışık tutacak yönlerinin tahlil edilebilmesi için olaylar, kişiler hakkında bir hatırlatma sunmaktır.

         Tarih bir tecrübedir. Olaylar, kişiler, topluluklar hakkında yapacağımız ciddi analizler bugünü anlamamız ve gelecekle ilgili  öngörüde bulunabilmemiz hususunda bir ufuk sunacaktır.

          Tarih bir süreçtir. Birbirinin devamı halinde yaşayan nesiller önceki nesillerin yaşadıklarını tecrübe-birikim olarak analiz edip; günün en doğru siyasi-kültürel-ekonomik-sosyal kararlarını almada faydalanmalı ve eylemlerini (atılımlarını) gerçekleştirmelidir. Bu toplum aklı içinde, bireysel akıl içinde geçerli olan bir husustur.

         Tarih de yaşamak, tarihte kalmak yerine; zamanın merkezinde, tarihin içinde olmak istiyorsak önceki nesillerin çabalarını, yanılgılarını, güzeliklerini, yenilgilerini, zaferlerini duygusal bir coşkudan ya da yıkımdan öte düşüncenin derinliğinde öğütüp, yeni tarihin oluşumunda kullanılabilme becerisini gösterebilmeliyiz.

         Tarihte yaşanılanlardan sorumlu değiliz. Fakat bugün yaşanılandan sorumlu olan ve hesap verecek olanlar da bizleriz. Bugünü doğru yaşayabilmek ümid ve duasıyla…