On beş, evet tam on beş tane PKK’lı kadın militan öldürüldü...
Bitlis’in Hizan İlçesi Sehi Ormanında, güvenlik güçlerince yapılan bir operasyonda öldüler... Şimdi onlar yoklar.
Ya ne var? En azından on beş tane ailenin acısı var. Şu anda babalar, amcalar, dayılar, teyzeler, yeğenler ağlıyorlar.
Hele ya analar! Kim bile onların yüreğine nasıl bir kor düşmüştür?
Biliyorum birileri beni, ucuz bir itirazla, PKK propagandası yapmakla suçlayacak.
Böylelerine ben diyorum ki: Sus! Evvela dinlemeyi, söyleneni anlamayı öğren!
Çünkü ben “keşke!” diyorum... Keşke bu kadınlar ölmeseydi!
Keşke ülkemdeki ateşe yeni bir kor düşmeseydi!..
Keşke bu gençler dağa çıkmadan önce İdeolojik Kürtlüğün kendilerine hiçbir faidesi olmadığı hususu onlara söylenebilseydi.
Üstelik ne dünyalarına ne de ahiretlerine...
Tıpkı ideolojik Türkçülük de olduğu gibi...
Evet, keşke bu kadınlar dağa çıkmadan önce içimizden birileri bunlara Allah’ın kendilerine tanıdığı hakları anlatabilseydi de bu gençler ölüme koşmasaydı.
Mesela Rum Suresinin 30. Ayetine göre göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerin ve renklerin yaratılışının Allah’ın ayetlerinden olduğundan bahsedebilseydik...
Onlara Allah’ın tanıdığı bu hakları hiçbir ideolojinin ve hiçbir gücün alamayacağından bahsedilseydik.
Laiklik bahanesi ile karşı çıkanlara da: “Sen yerlerin ve göklerin yaratılışını değiştirebiliyor musun da birilerinin diline, ırkına rengine karışıyorsun” diye çıkışabilseydik...
“Yer ve gök ne kadar Allah’ın ayeti/işareti ise diller, ırklar ve renklerde o kadar Allah’ın ayetlerindendir bre gafil, bre ideoloji cahili” diyerek haykırabilseydik...
İşte o zaman bu kızlarımız belki dağa çıkmaz ve yaşıyor olurlardı.
Hele hele o Abdullah Öcalan denilen düzenbazın “derin” işbirlikçinin peşine düşmezlerdi.
Abdullah Öcalan... Karanlıklar prensi... Kendisini “kaptan” kılacak gemiye sahip olmak için olmadık kapıları çalan... Nihayetinde Pilot’la düşüp kalkan... Birilerinin derin teşviki ile“Kürtçülük” de karar kılan, omurga özürlü, gücün ve kuvvetin karşısında eğilen, güçsüzün karşısında aslan kesilen Ulu Önder(!)
Şu anda elimde hangi kitap var biliyor musun? Bir zamanlar bir numaralı adamın olan ve seni çok yakından tanıyan bir Kürt’ün kitabı.
Şemdin Sakık’ın kitabı: “İmralı’da bir Tiran. Abdullah Öcalan”
Daha kitabın çeyreğini bitirmeden neye yandım biliyor musunuz?
Koskoca Selahaddin Eyyubi’nin torunlarına önderlik yapmak işi kimlere kalmış diye yandım!
Ee, Pilot’lar işlerini iyi biliyorlar doğrusu. Kimlere ne şekilde örgüt kurdurulacağının hesabını iyi yapmışlar.
Lakin o Pilot’lara hatırlatırım. Onların bir planı varsa elbette ki Allah’ında bir planı var... Ve Allah Nurunu tamamlayacaktır... Zalimler istemese de.
İşte ben yine “keşke!” diyorum... Keşke Şemdin Sakık bu kitabı daha önce yazsaydı.
Hatta Şemdin Sakık’dan önce başkaları tarafından yazılsaydı bu kitap. Lakin kuklacılar bizim önümüze bir “başörtüsü” sorununu bela ettiler ki deme gitsin. Başka bir şey göremez olduk. Başka feryatları duyamaz olduk Başka acıları hissedemez olduk.
Keşke hissetseydik... O kadınlar şimdi yaşarlar mıydı acaba?
Ama bu sefer ben bu ölümlerde duymam gereken acıları duyuyorum. Bir insan olarak ve bir Müslüman olarak oralardan yükselen anaların hıçkırıklarına iştirak edebiliyorum.
İçimizdeki beyinsizler bu nedenle bana kızacak olsalar bile...
Hey Efendimiz Hazretleri... Biz seni bırakıp kimlerin peşinden, nerelere gittik...Hangi mecralarda ateşimize odun taşımakla meşgulüz... Hâlbuki sen bizlere “Lâilaheillallah”ı öğretmiştin... “Allah’tan başka İlah yok” inancını talim ettirmiştin.
Gel gör ki İslam Coğrafyası İlahlardan, İlahelerden geçilmiyor.
Ve birde tabi ihalelerden... Salih kullarının kalbi şu anda ihalelerle biraz fazlaca meşgul!
Keşke olmasa!
“Keşke” ne demek?” Pişmanlık” demek... Daha daha: Sorumluluk demek!
Dolayısıyla bilinçaltında“özgürlüğün” farkında olmak demek.
Geçmişte özgürce yapmış olduğumuz hatalı tercihlerimizden dolayı bugün kendimizi sorumlu tutmak demek.
Yeterinde “keşke”miz var... Dilerim Mevla’mdan ki, bizden sonra gelen nesil “keşke”siz bir nesil olur.
İdeolojiler istemese de!