Aslında bu ka­nun sadece insanlara has bir Sünnet de değildir. Bütün canlıları ve bitkileri de içine alan geniş kapsamlı bir Sünnetullah’tır. Bu dünyada hiçbir şey kendisi ile başka bir şeyin eş olmadığı teklik hâlinde değildir. Her şey kendi eşi ile birleşerek bir nesil (meyve) vermektedir. Yüce Allah şöyle buyurur:

وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

“Her şeyden de çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.”[1]

وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Yeryüzünde bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”[2]

سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الأزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الأرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لاَ يَعْلَمُونَ

“Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah’ı tesbih ve takdis ederim.”[3]

Evlilik Zaruridir, Fitridir

İslam dini, aile ve toplumun huzur ve sükûnet için hatta ahiret saadeti için evliliği zaruri görmektedir. Yüce Allah, nefisleri fıtrat üzere ve fıtrata meyilli yaratmıştır. Rahmeti ve hikmeti gereği, Şeriat’ı da fıtrata davet eder kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيراً وَنِسَاء

“Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabb’inizden korkun.”[4]

Kur’an-ı Kerim, Peygamberlerin de evlendiği, yuva kurduğu ve çoluk-çocuk sahibi olduğunu haber vermektedir. Yüce Allah şöyle buyurur:

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً

“Andolsun ki biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik.”[5]

Evlilikte Kaynaşma

İnsan farklı duygu ve arzulara sahip olan iki ayrı cins, kadın ve erkek olarak yaratılmıştır. Birinin diğerini arzulaması, aileleri ve kabileleri oluşturmuş ve insan için sosyal hayatı mümkün kılmıştır. Toplumsal hayatın oluşmasını sağlayan asıl itici güç, kadın ve erkeğe yerleştirilen ve onları bir “yuva” kurmaya zorlayan işte bu meveddettir. Kur’an-ı Kerim’de sevgi üç değişik kavramla ifade edilir: Ülfet, meveddet ve hub.

Ülfet, sevginin en alt sınırıdır. Biz insanı ve dünyanın öbür ucundaki mü’min kardeşlerimizi işte bu ülfet ile severiz.  Yüce Allah şöyle buyurur:

وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا

“Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz.”[6]

Meveddet, ülfetten bir basamak daha ileridir. İnsan, anne ve babasını, eşini, çocuklarını, akrabalarını ve dostlarını bu tür sevgi ile sever. Yüce Allah şöyle buyurur:

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً

“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir.”[7]

Hub, (muhabbet) sevginin en üst seviyesidir. Genelde Allah ve Allah için sevmede kullanılan sevgi türü de budur.

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

“(Resûl’üm!) De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”[8]

قال رَسولُ اللّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ أحبّ للّهِ، وَأبْغَضَ للّهِ، وَأعطى للّهِ، وَمَنعَ للّهِ فقدِ اسْتَكْمَلَ الإيمانَ  أخرجه أبو داود

Peygamber aleyhissalatu vesselam şöyle buyurur: “Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemale erdirmiştir.”[9]

عن النّبي صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قال يَقُولُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعالى وَجَبَتْ مَحَبَّتِي لِلْمُتَحَابِّينَ فِيَّ، وَلِلْمُتَجَالِسِينَ فِيَّ، وَلِلمُتَزَاوِرِينَ فِيَّ، وَلِلْمُتَبَاذِلِينَ فِيَّ أخرجه مالك

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)  buyurdular ki: “Allah Tebâreke ve Teâlâ Hazretleri şöyle hükmetti: ‘Benim rızam için birbirlerini sevenlere, benim için bir araya gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için birbirlerine harcayanlara sevgim vacip olmuştur.’”[10]

Evlilikten Maksat Nedir?

İslam’da evlilik akdi, hem medeni bir muamele ve hem de bir ibadettir. Evliliğin niteliğini İbnü’l-Hümam şöyle belirtir: “Nikâh, ibadetlere daha yakındır. Hatta evlenmek, sırf ibadet niyetiyle bekâr kalmaktan daha üstündür.”[11]

İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtar adlı eserinde nikâh konusuna şu cümlelerle başlar: “Bizim için Hz. Âdem devrinden günümüze kadar meşru olmuş, sonra cennette de devam edecek, nikâh ile imandan başka ibadet yoktur.”[12]

Bediüzzaman Said Nursi de “Bekârlık, bikârların kârıdır.” der. Yani “Bekârlık, bu hayatta kazancı olmayanların işidir.” sözüyle evliliğin önemine dikkat çeker. Çünkü erkeklerin haylazlıktan kurtulup olgunlaşmaları, bayanların ise kişiliklerini oturtmaları için evlenmeleri lazımdır.

İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle der: “Allah huzuruna bekâr olarak varmaktan sakınıp ömrümden on gün kaldığını bilsem evlenmeyi tercih ederim.”[13]

Muaz bin Cebel radıyallahu anh şöyle der: “Beni evlendirin. Zira bekâr olarak ölmeyi istemem.”[14]

Ömer radıyallahu anh şöyle der: “Kadını olmayan genci gördüğümde, tüylerim ürperiyor. Dünyada yaşayacak üç günüm kalsa evlenmeyi tercih ederim.” [15]

Ahmed bin Hanbel, hanımı ölünce iki gün sonra evlenmiş ve “Bekâr yaşamak hoş değil.” buyurmuştur.[16]

Erkek, Evlenmek İstediği Kadına Bakabilir
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا خَطَبَ أَحَدُكُمْ الْمَرْأَةَ فَإِنْ اسْتَطَاعَ أَنْ يَنْظُرَ إِلَى مَا يَدْعُوهُ إِلَى نِكَاحِهَا فَلْيَفْعَلْ أخرجه أبو داود

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Biriniz bir kadının talibi olunca onun kendini evlenmeye davet eden yerini görmeye muktedirse onu hemen yapsın.”[17]

1. Hanefi mezhebine göre nikâh kıyılmadan önce erkeğin evleneceği kadına bakması menduptur. Ancak kadının kendisine verileceğinden emin olması şarttır. İstediği zaman olumsuz cevap alacağını bilen bir kimsenin o kadına bakması helal değildir. Yüce Allah şöyle buyurur:

وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاء أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَكِن لاَّ تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلاَّ أَن تَقُولُواْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا وَلاَ تَعْزِمُواْ عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىَ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

“(İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lakin meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan nikâh kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah’tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafûrdur, halîmdir.” [18]

عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سَلَمَةَ؛ قَالَ: خَطَبْتُ امْرَأةً. فَجَعْلْتُ أتَخَبَّأُ لَهَا حَتَّى نَظَرْتُ إلَيْهَا فِي نَخْلٍ لَهَا. فَقِيلَ لَهُ: أتَفْعَلُ هذَا وَأنْتَ صَاحِبُ رَسُولِ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: فَقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: إِذَا أَلْقَى اللَّهُ فِي قَلبِ امْرِئٍ خِطْبَةَ اِمْرَأةٍ، فَلاََ بَأسَ أنْ يَنْظُرَ إلَيْهَا. أخرجه ابن ماجه

Muhammed ibnu Mesleme radıyallahu anh anlatıyor:

“Ben bir kadınla evlenmek istedim ve kadını gizlice görmeye çalıştım. Sonunda onu kendi hurma bahçesinde gördüm.” Bu açıklaması üzerine, kendisini “Sen Resûlullah’ın ashabından olduğun hâlde bunu yaptın mı?” diye ayıpladılar. O da şöyle cevapladı:

“Ben aleyhissalatu vesselamın ‘Allah bir kimsenin kalbine bir kadınla evlenme arzusu attığı zaman, ona bakmasında bir beis yoktur!’ dediğini işittim.”[19]

2. Malikî mezhebine göre, evlenmek isteyen kişi lezzet ve şehvet kastı olmaksızın evlenmek istediği kadının bileklerine ka­dar ellerine ve yüzüne bakması menduptur.

3. Hanbeli Mezhebine göre, evlenilecek kadının yüzüne, boynuna ve eline bakmak, istekli erkek için mübahtır.

4. Şafii mezhebine göre ise bir kadınla evlenmek isteyen kimsenin onun yüzüne ve bileklerine kadar ellerine bakması caizdir. Bu bakış şeh­vetle de olsa veya ona âşık olmaya sebebiyet de verse caizdir. Kadına gelince o da erkeğin avret sayılan diz kapağı ile göbek arası hariç bedenin başka yerlerine bakmak fırsatı bulursa bakması caizdir.

İslam’da Evlilik, İki Açıdan Dolayı Çok Teşvik Edilmiştir

1-      Nesli korumak, buna bağlı olarak toplumu da her türlü rezillikten korumak.

وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُواْ

“Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.”[20]

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ مَنْ اسْتَطَاعَ مِنْكُمْ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ، وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ أخرجه الشيخان

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurur: “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evliliğe gücü yeterse evlensin. Çünkü o gözü daha çok koruyucu ve ferci (cinsel organı) daha çok muhafaza edicidir. Evlenmeye güç yetiremeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç, (haramdan) koruyucudur.”[21]

قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تُنْكَحُ الْمَرأةُ لأرْبَعِ خِصَالِ: لِمَالِهَا، وَلِحَسَبِهَا، وَلِجَمَالِهَا، وَلِدِينِهَا. فَأظْفَرْ بِذَاتِ الْدِّينِ، تَرِبَتْ يَدَاكَ أخرجه الخمسة إلاّ الترمذي

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kadın dört hasleti için nikâhlanır: Malı için, haseb ve nesebi için, güzelliği için, dini için. Sen dindarı seç de huzur bul.”[22]

قالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عِفُّوا تَعِفُّ نِسَاؤُكُمْ  أخرجه الطبراني

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Siz kendiniz namuslu olun ki kadınlarınız da namuslu olsunlar.”[23]

2-      İslam ümmetinin çoğalmasını sağlamak.

قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: النَّكَاحُ مِنْ سُنَّتِي فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّتِي فَلَيْسَ مِنَّى. وَتَزَوَّجُوا فإنِّى مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأُمَمَ. وَمَنْ كَانَ ذَا طَوْلٍ فَلْيَنْكِحْ وَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَعَلَيْهِ بِالصِّيَامِ. فإنَّ الصَّوْمَ لَهُ وِجَاءٌ. أخرجه ابن ماجه

Âişe radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselamın şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Nikâh benim Sünnet’imdendir. Kim benim Sünnet’imle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı siz(in çokluğunuz) ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkânı varsa hemen evlensin. Kim maddi imkân bulamazsa (nafile) oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehveti kırıcıdır.”[24]

EVLENMEYE MANİ ENGELLER

1- Evlenilecek Kişilerden Birinin Kâfir Olması (Semavi Bir Dine İnanmamak)

وَلاَ تَنكِحُواْ الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِن مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنكِحُواْ الْمُشِرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُواْ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللّهُ يَدْعُوَ إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

“İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile putperest bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye ayetlerini insanlara açıklar.”[25]

الزَّانِي لاَ يَنكِحُ إلاّ زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لاَ يَنكِحُهَا إِلاّ زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ

“Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır.”[26]

2- Kan Bağından Ötürü Haram Olanlar

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالاَتُكُمْ وَبَنَاتُ الأَخِ وَبَنَاتُ الأُخْتِ

“Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları ve kız kardeş kızları size haram kılındı.” [27]

Kan bağından ötürü haram olanlar şunlardır:

1. Anne, annenin annesi, babanın annesi,

2. Kız, kızın kızı, oğlun kızı,

3. Kız kardeş, (İster ana-baba bir, ister baba bir, ister ana bir olsun.)

4. Kız kardeşin kızı, (İster ana-baba bir, ister baba bir, ister ana bir olsun.)

5. Hala, babanın halası, annenin halası,

6. Teyze, annenin teyzesi, babanın teyzesi,

7. Kadının da babasıyla, dedesiyle, amcasıyla, dayısıyla, oğluyla, oğlunun oğluyla, kızının oğluyla, ana-baba bir kardeşiyle, baba bir kardeşiyle, ana bir kardeşiyle, kız kardeşinin oğluyla evlenmesi haramdır.

3- Süt Nedeniyle Haram Olanlar

وَأُمَّهَاتُكُمُ اللاَّتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُم مِّنَ الرَّضَاعَةِ

“Sizi emziren analarınız ve sütbacılarınız da size haram kılındı.”[28]

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إنَّ اللَّهَ حَرَّمَ مِنَ الرّضَاعِ مَا حَرَّمَ مِنَ النَّسَبِ أخرجه الترمذي

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Aziz ve Celil olan Allah, nesepten haram ettiğini sütten de haram etti.”[29]

عن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنهما قال: مَا كَانَ في الْحَوْلَيْنِ وَإنْ كَانَ مَصَّةً وَاحِدَةً فَهُوَ يُحَرِّمُ أخرجه مالك

İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: “İki yıl içerisindeki emme tek bir emmeden ibaret olsa bu, (evlenmeyi) haram kılar.”[30]

Süt nedeniyle haram olanlar şunlardır:

1. Sütanne, sütannenin annesi ve dalları,

2. Süt kız kardeş, (İkisinin aynı anneden emmiş olması yeterlidir.)

3. Süt kız kardeşin kızı,

4. Süt kardeşin kızı,

5. Babası ile aynı kadından süt emen; süt hala,

6. Annesi ile aynı kadından süt emen; süt teyze,

7. Hanımından süt emen kız,

8. Sütannenin annesi,

9. Hanımı başkasının hanımı iken ondan süt emen kız,

10. Babasının başka hanımından olan süt kız kardeş,

11. Kişinin, hanımından emen çocuğun hanımıyla evlenmesi de haramdır.

4- Evlilik Bağıyla Haram Olanlar

وَأُمَّهَاتُ نِسَآئِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللاَّتِي فِي حُجُورِكُم مِن نِّسَآئِكُمُ اللاَّتِي دَخَلْتُم بِهِنَّ فَإِن لَمْ تَكُونُواْ دَخَلْتُم بِهِنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلاَئِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلاَبِكُمْ وَأَن تَجْمَعُواْ بَيْنَ الأُخْتَيْنِ إَلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا

“Eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”[31]

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Nesep yoluyla haram olanlar raza’ (süt emme) yoluyla da haram olur.”[32]

Evlilik bağıyla haram olanlar şunlardır:

1. Babanın ve dedenin hanımları,

2. Oğlun hanımı, torunların hanımı,

3- Kayınvalide ve annesi,

4. Üvey kızları, (Fakat bu, mücerred akidde değil annesiyle münasebette bulunursa haram olur. Annesini nikâhlayıp da cinsi münasebette bulunmadan boşarsa kişi onun kızıyla evlenebilir.)

5. Evli kadınlarla evlenmeniz de haramdır.

6. Kişi üç talakla boşamış olduğu karısıyla da evlenemez. Ancak karısı, başkasıyla sahih bir nikâhla evlenir, sonra ondan da boşanırsa iddet bitiminde tekrar evlenebilir.

7. İki kız kardeşle bir arada evlenmek ya da bir kızla halasının veya teyzesinin birlikte nikâh etmek.

5- Tarafların Evlenme Ehliyetinin Olmaması

Evlenecek erkekle kadının tasarruf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu da yedi yaşına ulaşıp iyi ile kötüyü ayırt etme (temyiz) gücünü elde etmekle gerçekleşir. Temyiz gücüne sahip olmayan küçüklerle akıl hastalarının akdedeceği nikâh batıldır.

Hanefilere göre erginlik çağına ulaşma, nikâhın meydana gelme veya sıhhat şartlarından olmayıp yürürlük şartlarındandır. Bu şartlara sahip olmayan mümeyyiz küçük ve bunak gibi eksik ehliyetliler ancak velilerinin izniyle evlenebilirler. Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre kadın tam ehliyetli de olsa ancak velisi aracılığı ile evlenebilir.

Ergenlik, erkek çocuklarda 12-15, kız çocuklarında 9-10 yaşları arasında olur. 15 yaşını bitirdiği hâlde kendisinde ergenlik belirtileri görülmeyen çocuklar -erkek olsun, kız olsun- ergenlik çağına gelmiş sayılırlar.[33]

Evlilikten söz edebilmek için evlenen taraflardan birisinin dişiliği tam olan bir kadın olması gerekir. Bu yüzden erkeğin erkekle veya erkeğin, cinsiyeti belirsiz olan kişi (hunsa-i müşkil) ile evlenmesi caiz değildir. Böyle bir evlilik batıldır.

NİŞANLILIK DEVRESİ

Nişanlı olmak, evlenmek demek değildir. Nişan sadece bir çeşit sözleşmedir. Ancak nişanlı olan bir kızın başkası tarafından istenmesi uygun olmaz. Nişanlı olmanın dinde yeri vardır. Nitekim Peygamber aleyhisselam da Âişe annemizle üç sene kadar nişanlı kaldıktan sonra evlenmişlerdir.[34]
Nişan merasiminden sonra, aileler arasında akrabalık bağı kurmanın ilk teşebbüslerine başlanır. Sahih bir nikâh akdi yapılmadan nişanlıların yalnız olarak görüşmeleri, konuşmaları, beraber gezmeleri caiz değildir. Nişanlı olmaları, onları birbirlerine karşı yabancı olmadan kurtarmaz. Hatta düğün merasimi esnasında dahi henüz nikâhları kıyılmadıkça mahremiyet sınırını muhafaza etmeleri gerekir. Ancak nikâhları akdedildikten sonra birbirlerine helal olurlar. Dolayısıyla görüşmeleri gerektiğinde mutlaka yanında bir mahremin bulunması gerekir.

قال رسول اللَّه صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأةٍ إلاَّ وَمَعَها ذُو مَحْرَمٍ. فَقَامَ رَجُلٌ يَا رسولَ اللَّهِ: إنَّ امْرَأتِى خَرَجَتْ حَاجَّةً وَإنِّى اكْتَتَبْتُ في غَزْوَةٍ كَذَا وَكَذا. قالَ: فَانْطَلِقْ فَحُجَّ مَعَ امْرَأتِكَ أخرجه الشيخان

Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Bir erkek, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın!” Bunun üzerine bir adam kalkarak “Ey Allah’ın Resûl’ü, kadınım hac için yola çıktı, ben ise falan falan gazvelere yazıldım!” dedi. Aleyhissalatu vesselam “Öyleyse git hanımına yetiş, onunla hac yap!” diye emretti.”[35]

Nişanlılar, nikâhları akdedilene kadar yalnız başlarına görüşüp konuşamayacakları gibi tokalaşmaktan da kaçınmalıdırlar.

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:”لأَنْ يُطْعَنَ فِي رَأْسِ رَجُلٍ بِمِخْيَطٍ مِنْ حَدِيدٍ خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَمَسَّ امْرَأَةً لا تَحِلُّ لَهُ” المعجم الكبير للطبراني

Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Sizden birinizin başına demirden bir çivi çakılması, kendisine helal olmayan bir kadını ellemesinden daha hayırlıdır.”[36]

Bazı bölgelerimizde uzun nişanlılık döneminde, taraflar rahat görüşsün diye anne-babanın rızasıyla, imam nikâhı kıyılmaktadır. Bu iş, çoğunlukla da öğrenciler arasında yapılmaktadır. Hatta bazen anne ve babanın rızası da haberi de olmamaktadır. Görünüşte normal gibi gözüken bu muamelenin aslında birçok mahzurları vardır. Her ne kadar taraflar birbirlerine “evet” dedikten sonra birbirlerinin helali olmuşlar ise de atalarımızın “Nikâhta keramet vardır.” kavlince gençlerin düğünden önce gezip tozmaları ve eğlenmeleri bu nikâhtaki kerameti bitirmektedir. Birbirinden usanan taraflar “Yol yakınken…” mantığıyla evliliğin getirdiği yükümlülükleri üstlenmekten kaçınmaktadırlar. Ve derken nişan bozulmakta, önceden nikâh da kıyıldığı için zincirleme sorunlar başlamaktadır. Bundan dolayı eğer evlilik tarihi uzun ise bunu hiç tavsiye etmiyoruz.

Nişan Evresinde Nikâh Kıyılmasının Bazı Mahzurları

Nikâh bir evlilik kurumudur. Şakası ciddi, ciddisi de ciddidir. Düğünden önce olanı, düğünden sonra olanı, düğüne yakın olanı gibi çeşitleri yoktur. Nişanlılıkta nikâhın ilk sakıncası, henüz düğün ve evlenme merasimi olmadan, gençlerin işi ileri götürüp evlilik ilişkisine girmelerine sebep olmasıdır. Bu da zamansız olacağından, taraflar arasında kırgınlık ve gerginliklere sebep olur. Böyle bir durumdan sonra nişanın bozulması ise bilhassa nişanlı kızın aleyhine ağır bir sıkıntı doğurur.
Evlenmeden önce, nişanlıların evlenmekten vazgeçip nişanı bozmaları eğer erkeğin arzusuyla olursa nikâhlı kızı boşayıp işi bitirebilir. Fakat kız tarafının caymasıyla nişan bozulur da erkek ayrılmakta direnirse cidden müşkülat çıkar. Çünkü nikâhlı olduğu hâlde nişanı bozulan kadının başka bir erkekle evlenmesi caiz değildir. Başkasıyla yaptığı nikâh sahih olmaz. Kadının nikâhının sahih olması için önceki nişanlısının (kocasının) kadını boşaması gerekir. Bu durumda eğer zifaf olmamışsa kadının iddet beklemesine lüzum yoktur.
Sahih halvet gerçekleştikten sonra erkeğin cinsel ilişkiye girmeden kadını boşaması durumunda, kadın mehrin tamamına hak eder. Ebu Hanife, kadîm mezhebine göre Şafii ve meş­hur rivayete göre Ahmed bin Hanbel bu görüştedir.  Halvet hâlinde mehrin tamamının verilmesi, cinsel ilişkiye imkân oluşturması nedeniyledir. Nitekim Ömer radıyallahu anh, şöyle buyurmuştur:
“Perdeler kapatıldığında mehir vacip olur.”[37] Eğer sahih halvet gerçekleşmeden kadını boşarsa o zaman kadın mehrin yarısını hak eder. Yüce Allah şöyle buyurur:

وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ

“Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır.”[38]

İSLAM’DA NİKÂHIN RÜKÜN ve ŞARTLARI

Nikâh sözcüğü Arapça “nekeha” fiilinden bir mastar olup erkeğin kadınla evlenmesi ve onunla cinsel temasta bulunması anlamına gelir. Bu sözcüğün “evlilik akdi” anlamı mecaz, “cinsel temas” anlamı ise gerçek anlamdır. Bir fıkıh terimi olarak nikâh; şer’an evlenme engeli bulunmayan bir kadının, cinsel yönlerinden yararlanmayı erkeğe mübah kılan rizaî bir akittir.[39]

Nikâhın Rükünleri

Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden ana unsura “rükün” denir. Evlilik akdi için “icap ve kabul” bir rükündür. Çünkü evlenme akdinin varlığı tarafların bu evliliği karşılıklı olarak kabul etmesine bağlıdır. Evlilik akdinde şahitlerin bulunması, akdin şartıdır.

Hanefilere göre evlilik akdinin rükünleri icap ve kabulden ibarettir. Çoğunluk mezhep imamlarına göre ise evliliğin rükünleri dört tane olup siyga (icap ve kabul), kadın, koca ve evlenecek kadının velisidir.  Evlilik akdinin konusu, yani eşlerin bu evlilikten gayeleri, birbirinin cinsel yönlerinden yararlanmadır. Bu yüzden yalnız ev hizmetlerini görmek üzere yapılacak bir akit bir “iş sözleşmesi” olabilir. Nikâh akdinde karı-koca hayatının yaşanması asıldır. Mehir, evliliğin kendisine bağlı olduğu bir rükün değil nafaka gibi evliliğin hükümlerindendir.

İcap, evlenme akdi taraflarından birisinin ilk olarak yaptığı tekliftir. “Benimle evlenmeyi kabul et!” teklifine, karşı tarafın “Kabul ettim.” şeklindeki cevabı “kabul” niteliğindedir. Burada ilk teklifin karı veya koca tarafından yapılması sonucu etkilemez. İlk teklif icap, ikincisi kabul niteliğindedir. Çoğunluk İslam fakihlerine göre icap, kadının velisi veya vekili tarafından erkeğe yapılan evlendirme teklifidir. Kabul ise kocanın bu teklife verdiği olumlu cevaptan ibarettir.[40]

Nikâhta İcap ve Kabulde Bulunurken Uyulacak Şartlar

1.      Taraflar evlenme iradelerini nikâh meclisinde açıklamalı ve icapla kabul hemen birbirini izlemelidir. [41]
2.      İcap ve kabul her bakımdan birbirine uygun bulunmalıdır. İcap ve kabul arasında yanılma, hile yüzünden bir ayrılık varsa evlenme meydana gelmez.
3.      İcap ve kabul taraflarca işitilmeli ve anlaşılmalıdır. Ancak sağır ve dilsizler özel işaretleriyle irade beyanında bulunabilecekleri gibi İslam hukukunda mektupla evlilik akdi yapma kolaylığı da getirilmiştir. Mektup diğer taraf ve şahitler huzurunda okunur, bu tarafın da kabulü ile nikâh akdi tamamlanır. Burada nikâh meclisi hükmen bir sayılır. [42]
4.      İcap ve kabul için kullanılan sözler açık veya kinayeli olur. Yalnız evlilik akdi meydana getirmede kullanılan “nikâh” ve “tezvîc” sözcükleri ile bunların başka dildeki karşılıkları açık sözlerdir. “Tezevvüc ettim, nikâhladım, nikâh ettim, nikâhla aldım, nikâhla verdim, tezvic ettim, evlendim, evlendirdim…” sözcükleri gibi… Buna karşılık kira, rehin, ibra, vedîa gibi deyimler evlenmede icap ve kabul için kullanılmaya elverişli değildir.[43]
5.      İcap ve kabulün şarta bağlanması ve kullanılan siyganın da “gelecek zaman” olmaması gerekir.  Evlilik akdinin geçmiş zaman siygasıyla oluşması konusunda görüş birliği vardır. Kadının “Şu kadar mehirle kendimi sana nikâhladım.” icabına, kocanın “Kabul ettim.” diye cevap vermesi gibi.
Şimdiki zaman siygası ise Hanefi ve Malikilere göre akdi o anda meydana getirmeye delalet eden bir karinenin bulunması hâlinde evlilik akdi meydana getirmeye elverişli sayılır. Erkek, kadına “Şu kadar mehirle seni kendime nikâhlıyorum.” dese, kadın da “Kabul ediyorum.” veya “Razı oluyorum.” diye cevap verse bu geleceğe ait bir vaat olmaması ve bir nikâh meclisi bulunması şartıyla akit meydana gelir. Ancak nikâh meclisi olmaz ve akdin o anda yapıldığını gösteren bir karîne de bulunmazsa bu bir nikâh değil geleceğe ait bir “söz verme” niteliğindedir.

Evlilik akdinde emir siygası da kullanılabilir. Erkek kadına “Beni kendine nikâhla!” dese ve bununla o anda evlilik akdi yapmayı kasdetse kadın “Sana kendimi nikâhladım.” diye cevap verince akit tamam olur. Hanefilere göre buradaki emir siygası ile erkek kadına evlenme için vekâlet vermiş olur. Böylece kadın kendisinden asîl, erkekten vekil sıfatıyla icap ve kabulde bulunmuş olur. Malikilere göre ise burada emir siygası icap niteliğindedir.[44]

Nikâhın Şartları

قال رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أيُّمَا امْرَأةٍ نَكَحَتْ بِغَيْرِ إذْنِ وَلِيِّهَا فإنَّ نِكَاحَهَا بِاطَلٌ، ثَلاثَ مَرَّاتٍ. وَإنْ دَخَلَ بِهَا فَالْمَهْرُ لَهَا بِمَا اسْتَحَلَّ مِنْ فَرْجِهَا. فإنِ اشْتَجَرُوا فَالسُّلْطَانُ وَلِيُّ مَنْ لاَ وَلِيَّ لَهُ أخرجه أبو داود والترمذي

Resûlullah aleyhissalatu vesselam “Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikâhlanırsa onun nikâhı batıldır!” buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler.  “Eğer kocası zifaf yaptıysa kadının fercinden helal addetmiş olması sebebiyle mehir kadınındır. Eğer (veliler) ihtilafa düşerlerse sultan, velisi olmayanların velisidir.”[45]

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ نِكَاحَ إِلاَّ بِوَلِيٍ وَشَاهِدَيْنِ المصنف-ابن أبي شيبة

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Veli ve iki şahit olmaksızın nikâh olmaz.” [46]

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ نِكَاحَ اِلاَّ بِوَلي وَشَاهِدَيْ عَدْلٍ  

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Veli ve iki adil şahit olmaksızın nikâh olmaz.” [47]

Velinin izni olmadan kıyılan nikâh sahih değildir, İmam Şafi ile İmam Ahmed ve bunların dışında daha pek çok ilim adamı bu görüştedirler. İmam Mâlik’in meşhur olan görüşü de budur. Bu mesele Hanefi uleması arasında ih­tilaflıdır:

a. İmam Ebu Hanife’ye göre hür ve mükellef bir kadının velisinin izni ya da haberi olmadan evlenmesi caizdir. Fakat kadının velisinin iznini alması müstehaptır. Hanefi mezhebinde zahir olan görüş de budur.

b. Hanefi mezhebinin meşhur ve muteber görüşüne göre velisinin izni olmadan dengi olmayan biriyle evlenen bir kadının nikâhı sahih olmakla beraber, bu nikâhın fes­hedilmesi daha evlâdır.[48]

Hanefi ulemasının bu konudaki delillerini şöy­lece sıralamak mümkündür:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الأيِّمُ أحَقُّ بِنَفْسِهَا مِنْ وَلِيِّهَا. والْبِكْرُ تُسْتَأذَنُ في نَفْسِهَا، وَإذْنُهَا صُمَاتُهَا أخرجه الستة إلاّ البخاري

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Dul, nefsine velisinden ehaktır. Bakireden nefsi hususunda izin alınır,  onun izni sükûtudur.”[49]

 قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أيُّمَا اِمْرَأةٍ زَوَّجَهَا وَلِيَّانِ فهِى لِلأَوَّلِ مِنْهُمَا. وَأيُّمَا رَجُلٍ بَاعَ بَيْعاً مِنْ رَجُلَيْنِ فَهُوَ لِلأَوَّلِ مِنْهُمَا أخرجه أصحاب السنن

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Hangi kadını,  (seviyesi eşit) iki veli (iki ayrı şahsa) nikâhlamışsa kadın o iki veliden önce davranana aittir. Kim iki kişiye bir şey satmışsa o satılan şey birinci kimseye aittir.”[50]

Bu hadisler kadının kendi üzerinde velisinden fazla hak sahibi olduğunu ifade ediyor. Velisiz nikâhın sahih olmadığını ifade eden hadise gelince onun senedi muzdariptir. Çünkü mürsel mi, muttasıl mı, munkatı’ mı olduğunu kesinlikle anlamak mümkün değildir. Bu yüzden bu hadisi, Buharî ile Müs­lim Sahihlerine almamışlar. Tirmizî de bu hadisi Sünen’inde naklettikten sonra “Ebu Musa’nın hadisi hakkında ihtilaf vardır.” demiş ve bu ihtilaf­ları etraflıca anlatmıştır.

فَإِن طَلَّقَهَا فَلاَ تَحِلُّ لَهُ مِن بَعْدُ حَتَّىَ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ

“Eğer erkek, kadını (üçüncü defa) boşarsa ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz.”[51] Bu ayeti kerime de buna delalet etmektedir. Çünkü bu ayeti kerimede nikâh ahdi veliye değil biz­zat kadının kendisine izafe edilmiştir. Ancak ulemanın büyük çoğunluğu, İmam Ebu Hanife’ye itiraz ederek “Kocasız kadının kendi üzerinde velisinden fazla hak sahibi” olduğunu ifade eden hadis, kadının evleneceği erkeği tercih etmesi meselesiyle ilgilidir demişlerdir.

Şahitlerin erkek olması Hanefiler dışında cumhura göre şarttır. Evliliğin değeri ve öneminden dolayı sadece kadınların ya da bir erkek ve iki kadının şahitliğiyle evlilik yapılmaz. Mallar ve mali muamelelere ait şahitlik bu durumun dışındadır.

Hanefilere göre ise, evlilik akdinde bir erkek ve iki kadının şahitliği mallarda olduğu gibi caizdir. Çünkü kadın şahitliği yüklenme ve yerine getirme ehliyetine sahiptir.

Şahitte Aranan Nitelikler

Şahitte aranan nitelikler şunlardır:

a)      Şahit akıllı ve ergin olmalıdır. Akıl hastası veya küçük çocukların şahitliği yeterli değildir.

b)      Hanefilere göre şahitlerin iki erkek veya bir erkek, iki kadın olması gerekir. Şafii, Hanbeli ve Malikilere göre nikâhta her iki şahidin erkek olması şarttır.

c)      Şahit hür olmalıdır. Hanbeliler dışındaki çoğunluk, şahitlerin hür olması gerektiğini söylerler.

d)      Müslüman olmalıdır. İki tarafın Müslüman olduğu bir evlenmede her iki şahidin de Müslüman olması gerektiğinde görüş birliği vardır.

e)      Çoğunluk fakihlere göre görme yeteneği şart olmayıp işitme ve anlama yeteneğinin bulunması şarttır. Bu nedenle şahidin nikâh akdinde konuşulan sözleri anlaması gerekir.

f)       Şahitler, evlenecek kimselerin usûl, fürû veya diğer hısımlarından olabilir. Buna göre ana, baba, dede ve nine ile eşlerin oğul veya kızları nikâhta -yukarıda belirtilen niteliklere sahip iseler- şahit olabilirler.

g)      Hanefilere göre şahitlerin adaletli olması şart değildir. İki fâsık şahidin şahitliği de yeterlidir. Şafiilerde şarttır.

MUTEBERLİK BAKIMINDAN EVLİLİĞİN ÇEŞİTLERİ

Evlenme akdi rükün ve şartlarının bulunup bulunmamasına göre sahih, fasit, batıl, mevkuf ve gayri lazım çeşitlerine ayrılır.  Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre fasit ve batıl evlilik arasında bir fark yoktur.

a) Sahih Evlilik

Rükün ve şartları tam olarak bulunan evlilik akdi, taraflar için bağlayıcı olur. Akıllı ve ergin Müslüman bir erkekle, yine akıllı ve ergin Müslüman bir kadının, aralarında bir evlenme engeli bulunmaksızın iki şahit huzurunda yaptıkları evlenme akdi geçerli olur ve sonuçlarını meydana getirir.[52]

b) Fasit Evlilik

Meydana gelme şartları tam olmakla birlikte sıhhat şartlarında eksiklik bulunan evliliğe “fasit evlilik” denir. Evlenme ehliyeti, icap ve kabul gibi ana unsurlardan birisi olmaksızın yapılan evlilik ise “batıl evlilik” adını alır.[53]

Hanefiler diğer ticari ve medeni muamelelerde olduğu gibi nikâh akdinde de fasit ve batıl ayırımı ilkesini benimsemişlerdir. Ancak nikâh çeşitlerinin hangisinin fasit, hangisinin de batıl kapsamına girdiği kesin çizgilerle ayrılmış değildir. Bu konuda Hanefi müçtehitleri arasında da görüş ayrılıkları vardır. Biz aşağıda başlıca fasit nikâh kapsamına giren evlilikleri maddeler hâlinde vereceğiz ve bu arada görüş ayrılıklarına da işaret edeceğiz:

Fasit sayılan evlilikler şöyledir:

1.      Şahitsiz olarak akdedilen evlenme,
2.      Karısının kız kardeşini, hala veya teyzesini bir nikâh altında toplamak,
3.      Evli bir kadınla evli olduğunu bilmeksizin kıyılan nikâh,
4.      Bir kimsenin üç talakla boşadığı karısı ile hulleden önce yeniden evlenmesi,
5.      Evlenmeleri ebedî olarak yasak bulunan kan, sıhrî veya süt hısımlarından birisi ile bilerek veya bilmeyerek akdedilecek nikâh,
6.       Ve süresi sınırlı (muvakkat) nikâh fasittir.[54]
Fasit evlilikte, eşlerin evliliği sürdürmeleri caiz değildir. Derhâl ayrılmaları gerekir. Aksi hâlde hâkim tarafından zorla ayrılırlar. Hâkim ayırdıktan sonra cinsel birleşme olursa zina cezası uygulanır.  Diğer yandan kimi fasit evlilik çeşitlerinde yeniden geçerli nikâh akdetmek suretiyle eksikliği gidermek mümkündür. Mesela şahitsiz nikâh akdinde, yeniden şahitlerin önünde nikâh akdedilebilir. Yine geçici nikâh, yeniden süresiz olarak kıyılabilir. Ancak kan, sıhrî veya süt hısımlığı gibi mutlak evlenme engeli olan durumlarda eksikliği tamamlama imkânı bulunmaz.[55]

c) Batıl Evlilik

Rükünlerinde veya meydana gelme şartlarında bir eksiklik bulunan evliliğe “batıl evlilik” denir. Temyiz gücüne sahip olmayan çocuğun veya akıl hastası bulunan kimsenin bizzat evlenmesi, gelecek zaman siygası ile evlilik akdi yapmak, tercih edilen görüşe göre kız kardeş, hala veya teyze gibi mahrem hısımlarla evlenmek, başkası ile evli olan bir kadınla bu evliliği bilerek evlenmek, Müslüman bir kadının gayrimüslim bir erkekle evlenmesi, Müslüman erkeğin Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenmesi ve mut’a nikâhı ile evlilik batıl nikâh niteliğindedir.

Batıl Evliliğin Sonuçları

Batıl sayılan evlilik -birleşme olsun veya olmasın- evliliğe ait bir sonuç doğurmaz, burada cinsel birleşme helal olmaz; kadına mehir, nafaka gerekmez, eşler arasında miras cereyan etmez, sıhrî hısımlık doğmaz, tarafların cinsel birleşmeden kaçınmaları gerekir. Eşler kendiliğinden ayrılmazlarsa hâkim zorla ayırır. Kadına iddet gerekmez. Ancak kadının bir hayız süresince beklemesi uygun olur. Buna “istibra” denir.  Ebu Hanife doğacak çocuğun babasız kalmaması için evlenme yasağı bulunan bir kadınla evlenmeyi, cinsel birleşme olmuşsa batıl değil fasit olarak nitelendirmektedir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ise evlenme yasağı bulunan kadınlarla evlenmeyi de batıl saymıştır.

Dört mezhep imamına ve sahabi çoğunluğuna göre mut’a nikâhı ve bunun benzerleri de haramdır ve batıldır.[56]

RESMÎ NİKÂH

İslam’da nikâh akdi sırasında bir din adamının veya resmî bir devlet memurunun hazır bulunması zorunlu değildir. Evlenecek erkekle kadının veya bunların veli ve vekil gibi temsilcilerinin ve şahitlerin hazır bulunması yeterlidir. İslami hükümleri bilen bir din adamının nikâh akdini yönetmesi, evliliğin İslam’a uygun olarak yapılmasına yardımcı olmaktan ibarettir.

Yahudilik ve Hristiyanlıkta nikâh merasimleri sinagog ve kiliselerde yapılır. Buna mukabil, İslam’da da nikâh merasimleri camilerde yapılır. Asıl olan budur.

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أعْلِنُوا هذَا النِّكَاحَ، وَاجْعَلُوهُ في الْمَسَاجِدِ، وَاضْرِبُوا عَلَيْهِ بِالْدُّفُوفِ أخرجه الترمذي

 Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Nikâhı ilan edin, onu mescitlerde yapın. Üzerine de def vurun.”[57]

Cumhuriyet devrine kadar “dinî nikâh, resmî nikâh” diye bir ayırım yok idi. İslam hukuku yürürlükten kaldırılıp yerine Batı’dan ithal edilen “medeni hukuk” devreye girince ve nikâh akit işlemleri belediyelere verilince bu ayrım ve buna paralel bazı sorunlar da meydana geldi.

Resmî nikâhta, şahitlerin Müslüman olması ve iki şahitten birisinin erkek olması şartı aranmamaktadır. Laik düzende şahidin T.C. vatandaşı olması kâfi geliyor. Ayrıca evlenecek taraflar sütkardeşi olmamalıdır. Oysa resmî nikâhta bu husus araştırılmadığı gibi memur tarafından da sorulmuyor. Müslüman bir hanım, gayrimüslim bir erkekle evlenemez. Hâlbuki yürürlükte olan mevzuatta bu meseleye dikkat edilmiyor, memur sormaya gerek duymadan nikâhı kıyıyor.

Asıl olan, evlilikteki şu üç temel şartı güvence altına almaktır: Rıza, ilan ve güvence.

Rıza, evlenecek kişilerin öncelikle kendilerinin, sonra ailelerinin evlilik akdine rıza göstermelerinden ibarettir.
İlan, evlilik işleminin duyurulması, gizli-saklı yapılmamasıdır. Bu duyuru ile evlilik ilişkisi, toplum gözünde de meşrulaşır ve doğacak çocukların nesebi açıkça bilinir.
Güvence ise mehirdir. Evlilik anlaşması sırasında, erkeğin, olası bir boşanma/ölüm hâlinde dul kalacak olan eşe sunacağı maddi unsurdur.
Bahse konu olan bu üç şartı, çoğu zaman mücerred imam nikâhıyla sağlamak mümkün olmadığından resmî nikâha ihtiyaç duyulmaktadır. Eğer resmi nikâh, evlenecek erkekle kadının veya bunların veli ve vekil gibi temsilcilerinin ve şahitlerin hazır bulunması durumunda icap ve kabulün şartlarına riayet edilerek kıyılsa o da yeterli olur.

NİKÂHIN KIYILIŞ ŞEKLİ

Nikâh merasimi için gerekli şartlar sağlandıktan sonra bu merasimi icra edecek yetkili kişi, evlenme ile ilgili en az birer ayet ve hadis zikrederek nikâh sözleşmesinin şartlarından, aile kurmanın ve evliliğin öneminden bahseder. Şahitler ya da topluluk huzurunda evlenecek çiftlerin olurunu alır ve aşağıdaki duayı okur:

وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: عَلَّمَنَا رَسُولُ اللّهِ خُطْبَةَ الْحَاجَةِ: إنَّ الْحَمْدَ للّهِ، نَسْتَعِينُهُ وَنَسْتَغْفِرُهُ، وَنَعُوذُ بِاللّهِ مِنْ شُرُورِ أنْفُسِنَا وَسَيِّئَاتِ أعْمَالِنَا. مَنْ يَهْدِهِ اللّهُ فلا مُضِلَّ لَهُ، وَمَنْ يُضْلِلِ اللّهُ فََلاَ هَادِيَ لَهُ؛ وَأشْهَدُ أنْ لاَ إلهَ إلاَّ اللّهُ وَأشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ. يَا أيُّهَا الّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللّهَ الّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالارْحَامَ إنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيباً. يَا أيُّهَا الّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وََ تَمُوتُنَّ إلاَّ وَأنْتُمْ مُسْلِمُونَ. يَا أيُّهَا الّذِىنَ آمَنُوا اتّقُوا اللّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً يُصْلِحْ لَكُمْ أعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظِيماً أخرجه أصحاب السنن.

İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bize hacet duasını öğretti. Şöyleydi: ‘Hamd Allah’a mahsustur. O’ndan yardım dileriz, O’ndan af talep ederiz, nefsimizin şerlerinden, amellerimizin kötülerinden O’na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Allah kimi de saptırmışsa onu da hidayete erdirecek yoktur. Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed’in O’nun kulu ve Resûl’ü olduğuna da şehadet ederim. Ey iman edenler! Adını zikrederek birbirinize talepte bulunduğunuz Allah’tan ve aranızdaki akrabalık bağın(ı koparmak)dan korkun! Şurası muhakkak ki Allah üzerinizde murâkıbtır.[58] Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun. Sakın ha Müslümanlar olmaktan başka şekilde ölmeyin.[59] Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sağlam bir söz söyleyin. Ta ki Allah sizin işlerinizi salaha çıkarsın ve günahlarınızı da affetsin. Kim Allah ve Resûl’üne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.’”[60] — [61]

اَللّهُمَّ اجْعَلْ هذَا الْعَقْدَ مَيْمُونًا وَمُبَارَكًا وَاجْعَلْ بَيْنَهُمَا اُلْفَةً وَمَحَبَّةً وَقَرَارًا وَلاَ تَجْعَلْ بَيْنَهُمَا نَفْرَةً وَفِتْنَةً وَفِرَارًا اَللّهُمَّ اَلِّفْ بَيْنَهُمَا كَمَا اَلَّفْتَ بَيْنَ ادَمَ وَحَوَّاءَ وَكَمَا اَلَّفْتَ بَيْنَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَخَدِيجَةَ الْكُبْرَى رَضِىَ اللهُ تَعَالَى عَنْهَا وَبَيْنَ عَلِىٍّ رَضِىَ اللهُ عَنْهُ وَفَاطِمَةَ الزَّهْرَى رَضِىَ اللهُ عَنْهَا اَللّهُمَّ اَعْطِ لَهُمَا وَلَدًا صَالِحًا وَعُمْرًا طَوِيلاً وَرِزْقًا وَاسِعًا

“Allah’ım! Bu evlilik akdini mübarek eyle. Bu çiftler arasında ülfet/geçim, sevgi ve evliliklerinde sebat nasip eyle, aralarında nefret, geçimsizlik ve ayrılık verme. Allah’ım! Bu çiftlerin arasında Âdem ile Havva; Muhammed ile Hatice ve Ali ile Fatıma arasındaki var olan ülfet, geçim ve kaynaşma var eyle. Allah’ım! Bu çifte salih çocuklar, uzun ömürler ve bol rızık ihsan eyle.”

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ اِمَامًا

“Ey Rabb’imiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” [62]

رَبَّنَا اتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى اْلاخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

“Rabb’imiz! Bize dünyada da iyilik, güzellik ve nimet ver, ahirette de iyilik, güzellik ve nimet ver ve bizi cehennem azabından koru.”[63]

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

“Senin Rabb’in; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. Peygamberlere selam olsun. Hamd, âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.”[64]

Bahri Kılıç Hocaefendi / Elifelif  Dergisi “Evliliğe Hazırlık Özel Sayısı”  (2013-1434) 

[1] (Zariyat, 49)

[2] (Ra’d, 3)

[3] (Yasin, 36)

[4] (Nisa, 1)

[5] (Ra’d, 38)

[6] (Âl-i İmran, 103)

[7] (Rûm, 21)

[8] (Âl-i İmran, 31)

[9] (Ebu Davud)

[10] (İmam Malik, Muvatta)

[11] (İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadîr, II, 340)

[12] (İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar II, 258)

[13] (İhya, 2/63)

[14] (İhya, 2/63)

[15] (K. Ummal 45591)

[16] (İhya, 2/63)

[17] [Ebu Dâvud, Nikâh 19, (2082)]

[18] (Bakara, 235)

[19] (İbnu Mâce)

[20] (Nisa, 3)

[21] (Buharî, Müslim)

[22] (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Nesâi)

[23] (Tabarani)

[24] (İbnu Mâce)

[25] (Bakara, 221)

[26] (Nur, 3)

[27] (Nisa, 23)

[28] (Nisa, 23)

[29] [Tirmizî, Radâ’ 1, (1146)]

[30] [Muvatta, Radâ’4, (2, 602)]

[31] (Nisa, 23)

[32] (Buhari, Nikâh, 117)

[33] (Diyanet, İslam İlmihâli, s.73)

[34] (Müslim, Nikâh, 69)

[35] [Buharî, Cezâu’s-Sayd 26, Cihâd 140, 181, Nikâh 111; Müslim, Hacc 424, (1341)]

[36] (Taberâni)

[37] (İmam, Mâlik, Muvattâ, 2/528; Beyhakî, 7/255)

[38] (Bakara, 237)

[39] (İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadîr, II, 339, vd.; el-Meydani, el-lübab, III, 3; İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtar II, 335-357)

[40] (el-Kasanî, Bedâyiu’s-Sanâyia, II, 229 vd. V, 133)

[41] (el-Kasanî, a.g.e., II, 232, 233, el-Cezîrî, el-Fıkıh ale’l-Mezahib’l-Erbaa, Mısır 1969, IV, 14 vd.)

[42] (el-Kasanî, a.g.e., II, 231; el-Ceziri, a.g.e., IV, 16)

[43] (Vehbe ez–Zühaylı, el-Fıkhu’l-İslami ve Edilletüh, VII, 39; ibn Abidîn, II, 364, 365, 369 vd)

[44] (el-Kasani, a.g.e., II, 231; İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadîr, II, 344, 345)

[45] (Ebu Davud, Tirmizî)

[46] (İbnu Ebi Şeybe, Musannef)

[47] (İbnu Hibban)

[48] (İbnu’l-Hümam Fethu’l-Kadir, II, 391.)

[49] (Müslim, Muvatta, Tirmizî, Ebu Davud, Nesaî)

[50] [Ebu Davud, Nikâh 22, (2088); Tirmizî,  Nikâh 19, (1110); Nesaî, Büyû’ 96, (7, 314)]

[51] (Bakara, 230)

[52] (el-Kasani, Bedayiu’s-Sanayi, Beyrut, 1328/1910, II, 331-334)

[53] (es-Serahsî, el-Mebsut, XIII, 23 vd.; el-Kasanî, a.g.e., V, 304; ibnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadir, V, 227 vd.)

[54] (el-Kasanî, a.g.e., II, 256 vd.; İbn Abidin, a.g.e., II, 481, 484, 825; el-Mevsılî, el-ihtiyar, III, 86, 87.)

[55] (el-Kasanî, a.g.e., II, 335; el-Fetava’ı-Hindiyye, I, 330, 331)

[56] (el-Kasani, a.g.e., II, 272, 273; el-Meydani, el-Lübab, Dersaadet, III, 20, 21)

[57] [Tirmizî, Nikâh 6, (1089)]

[58] (Nisa, 1)

[59] (Âl-i İmrân, 102)

[60] (Ahzâb, 70-71)

[61] (Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî)

[62] (Furkan, 74)

[63] (Bakara, 201)

[64] (Sâffât, 180-182)

Muhabir: Haber Merkezi