" Ve sana, (ey Peygamber), hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı, geçmiş vahiylerden (bu güne) kalanı tasdik edici ve içinde hangi doğruların bulunduğunu belirleyici olarak indirdik. Öyleyse, (ey Peygamber,) geçmiş vahyin izleyicileri arasında Allahın indirdiklerine uygun olarak hüküm ver, ve sana gelmiş olan hakikati terk ederek onların mesnetsiz görüşlerine uyma. Biz, her biriniz için (farklı) bir sistem ve (farklı) bir hayat tarzı belirledik. Eğer Allah dileseydi, hepinizi tek bir topluluk yapardı: ama indirdikleri aracılığıyla sizi sınamak için (başka türlü diledi). O halde hayırlı işlerde yarışın! Hepinizin dönüşü Allahadır; o zaman Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size gösterecektir. “

“ O halde, geçmiş vahyin mensupları arasında Allahın indirdiğine göre hükmet ve onların mesnetsiz görüşlerine uyma; ve onlardan sakın ki Allahın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırmasınlar. Eğer onlar (Allahın buyruklarından) yüz çevirirlerse, bil ki bir kısım günahlarından dolayı onları (böylece) cezalandırmak, Allahın iradesi gereğidir: Unutma ki insanların çoğu gerçekten sapkındır.”

“Yoksa onlar, cahiliyye kanunu (ile yönetilmek) mi istiyorlar? Halbuki, kalben mutmain olan insanlar için Allahtan daha iyi kanun koyucu olabilir mi? “(Maide 5/48-50)

Kuran; her dönemde şeytanın saptırması ve insanın da bu olaya kapısını açması sonucu mutlaka kendinden uydurduğu hayat tarzlarına karşı, ilk vahiyle başlayan ilahi nizamın insanlara öğretilmesini ve uygulamasını anlatan ilahi bir kitaptır.

Kuran; daha önceden itibaren başlayan vahyin yaratan Allah’ın insan hayatına müdahalesine ait bilgilerin bulunduğu son kitaptır.

Yaratan Allah(c.c) yarattıklarını yaşatan ama hemen arkasından yönetendir. Bu yönetme kaderimizle ilgili olmayıp, kendi tercihlerimizle bağlantılı olarak bilinçli yönetilmeye dair davranışlarımızla ilgilidir.

Allah(c.c) önce akıl vermiş sonrasında da aklı olanların sorumluluklarını hatırlatacak elçi ve kitaplar göndermekle; insanın kendini ve yaratılışını fark edecek bilinçle İslam’ı hayat tarzı olarak seçmesi için süre vermiştir.

Yaratan Allah; insanoğluna aralarındaki tüm işlerin organize edilmesinde dikkat etmeleri için ortak bir metin oluşturmakla, dağınıklığı ortadan kaldırmak ve insanların Allah’a kul olmayla devam edecek bir hayatın temsilcileri olmalarını istemiştir.

İnsanların kendi mantıklarıyla ve sahip oldukları az miktardaki bilgiyle hayatı yönetmeye veya yönlendirmeye çalışmaları; güdük bir çabanın eseri olmaktan öteye geçmeyecektir.

İnsan aklına dayanan ve bu sebeple oluşturulmuş tüm sistemler (adı hangi izm olursa olsun) insanın kendilerince mutluluğunu isteyecekleri ama mutluluğun da kendi akıllarıyla sınırlı olacağı algısını düşünmeleri gerektirmektedir.

İnsan aklının ortaya çıkardığı tüm ürünlerde mükemmelliğin bulunmasını beklememek gerektiği halde; insan aklında mükemmelliği arama yanlışlığına düşenlerin ,Allah tarafından belirlenmiş hayat tarzını algılamaktan uzak kalmaları söz konusu olacaktır.

Her insanın kendine göre ürettiği hayat anlayışlarının sonu olmadığı halde; kendince mutluluğu birilerinin yaratılmışlığını unutup mükemmelliği beklemekle yanlışın ilk adımını da atmış olacaktır.

Rabbimiz her yarattığı varlık için ayrıca bir yol çizmiştir. İnsan diğer varlıklardan farklı olarak tercihleriyle kendine ait çizilen yoldan gidebilmek için inanmak ve inandığı hayat tarzının gereklerini yerine getirmek konusunda gayret ve özen gösteren olması gerekir.

Hayvanlarla farkının tercihlerinin sonuçlarına katlanmak olduğu bilinciyle hareket eden insan; ileriyi düşünen ve planlamalarıyla hedefine doğru yürümeyi becerecek varlık olmak zorundadır.

İnsan; bu sebeple kendi kararlarıyla yaptıklarının karşılığını hem bu dünyada hem de öteki dünyada görecektir.

İnsan dışındaki varlıklar için geçerli olan akılsızlık halini, insanda görmek nasıl anlamsız ise ;insanın tercihlerinden dolayı meydana gelecek olumlu veya olumsuz sonuçları fark etmeyişini veya değerlendirmekten uzak bir hal içinde olması da anlamsız olacaktır.

Her insanın kendine göre tercihinden dolayı sorumlu tutulması bireysel olarak tercihlerinde aklı kullanmayı zorunlu hale getirmektedir.

Bu sebeple; her aklı olanın, bir başka aklı olana, aklını teslim etmesi akılsızlıktan başka bir şey olmayacaktır.

Akıl; tercihiyle insanı Allah’a kulluğa götürdüğü anda asıl yaratılış amacına ulaşmış ve hayat asıl anlamını işte o zaman bulmuş olacaktır.

Herkese göre karar vermek sık değişkenlik göstereceği gibi başkasına göre değil de; sadece Allah ve onun kitabına göre kararlarını verdiği an, birlikteliğin yolu açılmış ve birey olarak kalmaya mahkum edilen insan, kendisiyle aynı tercihleri yapanlarla ortaya çıkacak birlikteliğin üyeleri arasına girmiş olacaktır.

İnsan birey olarak yaşamakla sadece kendine ait bir bencillikle kendi dünyasını kurmaya çalışırken; birey olmadığını kendisi gibi başka inanç sahiplerinin olabileceğini fark ettiği anda, ben olmaktan kurtulup biz olma bilincine de ulaşmış olacaktır.

İnsanın bencillik yaparak birey oluşu; zaman içinde başkalarına da birey anlamında sınırsızca baskı yapmayı ve sonrasında egoizmin hayat tarzı haline getirildiği bir hayatı yaşamaya mahkûm edildiği yaşantıları ortaya çıkaracaktır.(Liberalizm ve kapitalizmde olduğu gibi)

 Bencilliğin tam zıttı olarak geliştirilen toplumsallık(Sosyalizm ve komünizm) ekolü de bireyselliğin tam tersine iyi veya kötünün standartlarını toplumdaki kendince ortak yaşamın tespit etmesini beklemekle topluca meydana gelebilecek sapıklıklara çanak tutmaya yaramaktadır.

Bireysellik ne kadar felaket getirirse, devletçi mantıkta dâhil özel mülkiyetinde ortadan kaldırılmasıyla başlayan nemelazımcılık hastalığı baş gösterecektir.

Allah yaratan olmakla elde ettiği bir hak olarak tüm yaratılmışlar üzerinde güce sahiptir. Yaratma konusunda Allah’tan başka kimseyi tanımadığını söyleyenlerin, yönetme konusunda Allah’tan başkasını arar durumda olmalarının anlaşılamazlığı ortadadır.

İslam; Allah tarafından sınırları ve standartları belli olan bir hayat tarzıdır.

İslam bu haliyle asla beşeri diğer sistemler gibi değişken sınırlara sahip değildir ve olmayacaktır.

Herkesin canının istediği gibi kendince oluşturacağı standartlarla meydana gelen hayat tarzları; ancak kötülüğe veya kokuşmaya yol açacaktır.

İslam Allah tarafından yasaları belli olan bir hayat tarzı olduğuna göre; değişkenlik göstermeyerek insanların değişimine talip olmayı hedefleyen bir yaşam tarzıdır.

İnsanların keyiflerine göre değişen bir sistemin insanları doğruya iletmesi değil ;tam tersine herkesin elindeki gücüne göre oynamasından dolayı mankurtlaştıran,yozlaştıran ve kokuşturan yapılar meydana getirecektir.

Kuran; kendinden önceki dönemlerden bozulmadan kalmış kuralları olduğu gibi devam ettiren ama kokuşanları da atmaktan geri durmayan bir hayat tarzıdır. Böylelikle gelenekten gelen yanlışlıkların temizlenmesini sağlamakla birlikte, daha temiz insan ve toplumun oluşmasını sağlayacağı hayat tarzı teklifleri sunmuştur.

Herkese göre alışılagelmiş sıradan bir hayatı yaşamak yerine, Allah’ın razı olacağı bir hayatın yaşanmasını İslam hedef olarak belirlemiştir.

İslam; herkesin etken olmasını değil belki de herkesin birer sınanma sebebi oluşunu anlatarak, insanın dikkatini değişmeyen yasalara yani vahyin algılanmasına yönlendirmiştir.

Kuran her şey için belirleyici olduğu gibi, hayatın yasalarını belirlemek konusunda da tek yasa kaynağıdır.

Allah; yaratıcılığının anlaşılmasından sonra, yaşatıcılığı ve yöneticiliğini de kavrayan insanın nasıl bir yola gireceğinden bahisle, asıl olması gerekenin Kuran’ın rehberliğinde bir hayatı yaşamak olacağını kavramamızı istemektedir.

İslam adaletli olmayı emrederken; adaletin Allah tarafından belirlenmiş yasalara uymakla mümkün olacağını bilmemizi istemektedir. Rabbimiz bu sebeple; tek yasa yapan ve yasasına asla başkasını müdahale ettirmeyerek hükümranlığının evrendeki tüm yaratılmışlarda geçerli olduğu gibi insanların da kendi tercihleriyle ortaya çıkmasını istemektedir.

Allah bilginin ve yasanın ilk kaynağı olmakla; sonradan gelecek mesnetsiz bilgi ve yasaların ne kadar geçersiz ve isabetsiz kararlarla zalimce insanlara uygulanmaya kalkışılmasının da anlaşılmasını istemektedir.

Sadece insan aklına dayanarak ortaya çıkarılan, vahyin bir kenara itildiği bilgilenme ve yasa asla hak olamayacaktır.

Hak olmayanın yaratılış gerçeğine uygun olmasını da düşünmek mümkün değildir.

Dünyalık tüm değerlerin ortalarda gezindiği ama dünyanın öteki kısmına ait görmezden gelinen gerçekler; bir gün düşünemeyen insanı bularak hak olanı hatırlatsa da, gerçeği kaybetmesi kesinleşecektir.

Dünyadaki satın alınabilen tüm şeyler(mal, makam ve şöhret) öldükten sonrası için sadece bir yük haline dönüşebilir.

Bu yükten kurtulmanın tek çaresi de Allah’ın istediği şekliyle temizlenmek için infak etmekten geçmektedir.

Çok açık bir şekilde Kuran’ın rehberliği bulunduğu halde ;sınırlı bir akıl ve güce sahip insan aklının ortaya çıkardığı bir takım izm’lere sarılmak, hakkı görmemek ve hakkı algılayamamakla açıklanabileceği gibi, sapkınlık ve isteyerek cezayı hak edecek bir halin oluşmasını da sağlayacaktır.

Allah’ın razı olması ancak belirlediği sınırlara uygun bir hayatı yaşamakla mümkündür. Bu nokta da insanın nimetlerden faydalanırken sorumluluklarını hatırlamayıp, isteklerini başka insanların isteğine göre ayarlamaya çalışması, çok akıl karı bir iş değildir.

Yaratıcılığın Allah’tan başkası için uygun görülmediği bir dünyada hükmediciliğin, yasa belirleyiciliğin Allah’tan başkasına teslim edilmesi; teslim edenin inancının zafiyetlerle dolu olduğunun bir göstergesidir.

Rabbimiz yasa koyan ve sınırları belirleyendir. Her kim rabbimizin söz verdiği güzelliklere kavuşmak isterse; gitmesi gereken tek yol, kendisinden razı olunacağı bilinen İslam yoludur.

Kafasına göre bir hayat yaşayıp Allah’ın istemediklerini kendilerine hayat edinenler için gidilecek yer bellidir ve asla bunu değiştirmek kimsenin gücünün yetmeyeceği bir iş olacaktır.

Bu sebeple hiç kimsenin rabbimizin rahmetine güvenerek haram işleme lüksü olmamalıdır. Rabbimiz koyduğu sınırlara uygun bir hayat yaşanmasını beklerken; sınırları kendi mantığınca oynamaya kalkmak, nankörlük ve kavramların içini boşaltarak sapmaktan başka bir şey olmayacaktır.

Rabbimizin şu hatırlatmasını tekrar düşünerek bir bakalım; belki sorumluluklarımızı yenilemek, sorumluluklarımızı yerine getirmek için bir sebep olacaktır. Şöyle der rabbimiz;

“ Bunlar Allah tarafından konulan sınırlardır. Kim Allah'a ve Elçisi'ne tâbi olursa, Allah onu, mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacaktır; bu büyük bir mazhariyettir.

 

“ Kim de Allah'a ve Elçisi'ne isyan eder ve O'nun (koyduğu) sınırları ihlal ederse, onu içinde yerleşip kalacağı ateşe atacaktır; ve onu alçaltıcı bir azap beklemektedir.”(Nisa 4/13-14)

Kuran kendisinden şüphe etmeden inanmamızı ve içindeki bilgilerin doğruluğunu kabul etmekle hemen uygulamaya geçilebilecek,bireysel ve toplumsal zemin üzerinde hareket etmemizi istemektedir.

İman eden insan; başkasına bunu en güzel şekliyle örneklik teşkil edecek nitelikte temsil etmekle özendirmiş ve rabbinin katında öncelikle doğruya kendisinin inandığını göstermenin bir fırsatını yakalamış olacaktır.

Kendileri inanmayıp başkasını inandırma, İslam’ın öngördüğü bir hal hiç olmamıştır. Ama inandığını uygulamamak her nedense sanki şimdilerde normal bir şeymiş gibi kabul edilebilmektedir.

Kuran’da Allah’tan indirilen Kuran’ı kendine rehber edinmesi konusunda uyarılan insanın; başka rehberler bularak, bir takım isimlerini arkasına sığınmakla kendini saptırdığını fark etmeyişi en acıklı insan hallerinden biridir.

Başkasına aktarabilecek kadar ve hayatın yasalarını anlayacak kadar Kuran’la iletişimini düzgün tutan bir mümin; mutlaka başkalarını da etkileyen ve kendisini de şımarmadan Allah’a kul olma konusunda bilinçlenen insandır.

İnanmak; hesaptan kurtuluşun değil ama, hesaba muhatap olmanın ilk şartıdır. Söylemek arkasından gelecek emirlere uygun bir hayatı yaşamakla, öldükten sonra hesabı kolaylaştırmanın yollarını bizlere açacaktır. Bu sebeple kuranın anlaşılması kadar içindeki hükümlerin de Allah tarafından belirlenmiş yasalar olduğu bilinciyle, dikkatle algılamayı ve adil bir şekilde uygulamayı şart olarak karşımıza çıkaracaktır.

Bu konuyu rabbimiz şu ifade işle akıllarımıza sunmaktadır;

“ Elif-Lâm-Mîm-Sâd.”

 

“ (YÜCELERDEN) bir ilahi kelâm indirildi sana artık gönlünde bu konuda herhangi bir şüpheye yer verme- ki, onunla, (yoldan sapanları) uyarabilesin ve (böylece) inananlara da öğütte bulunabilesin:”

 "Rabbinizin katından size indirilene uyun; Ondan başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda bunu.”

“Biz (baş kaldıran) topluluklardan nicesini, gece vakti ya da güpegündüz dinlenirken ansızın gelip çatan cezamızla yok etmişizdir.”

“ Ve cezamız başlarında koptuğu zaman, kendi kendilerine, "vah bize! Biz gerçekten zalim kimselerdik!" demekten başka söyleyecek sözleri olmamıştır.”

” Ve bu yüzden, kendilerine (ilahî) bir mesaj gönderilen herkesi, hiç şüphesiz, (Yargı Gününde) hesaba çekeceğiz. Ve yine hiç şüphesiz mesajla gönderilenleri(n kendilerini) de hesaba çekeceğiz.

“ Ve sonra kendilerine mutlaka (yapıp-ettikleri hakkındaki şaşmaz) bilgimizi açacağız: çünkü hiçbir zaman (onlardan) uzak değildik.”

“ Ve ölçme-tartma işi o Gün dosdoğru gerçekleşecek; ve tartıda (doğru ve yararlı davranışlarının) yükü ağır gelenler; işte böyleleridir mutluluğa erişecek olanlar;”

“ Oysa, tartıda yükü hafif çekenler; işte, mesajlarımıza inatla karşı çıkmaları yüzünden kendilerini bedbahtlığa sürükleyecek olanlar da bunlardır."(Araf 7/1-9)