Bir milletin kaderini değiştiren anlar vardır. Tarihin akışını çeviren, bir ulusun varoluş mücadelesini haykıran ve nesiller boyunca yankılanacak kelimelerin bir araya geldiği anlar… İşte 12 Mart 1921, böyle bir anın tarihidir. O gün, sadece bir marş kabul edilmedi; vatan toprağının her karışında kanı olan bir milletin yüreği, kalemiyle savaşan bir kahramanın dizeleriyle hayat buldu.
İstiklal Marşı, Mehmet Akif Ersoy’un kaleminden dökülmüş bir ağıt değil, bir diriliş destanıdır. O, yalnızca bir marş değil, bağımsızlık mücadelesi veren bir milletin haykırışı, duası ve yeminidir.
KORKMA!
O yıllarda korkunun ete kemiğe büründüğü bir zaman dilimiydi. Anadolu’nun dört bir yanı işgal edilmiş, ocaklara ateş düşmüş, insanlar umutsuzlukla boğuşuyordu. Yürekler kederle doluydu ama o karanlık günlerde bile bağımsızlık aşkı sönmemişti. İşte tam da bu noktada, “Korkma!” diye başlayan o ilk kelime, milletin titreyen yüreğine bir tokat gibi indi.
Bu kelime, sadece bir şiirin başlangıcı değildi; milletin ayağa kalkışının, “Biz buradayız, buradaydık ve hep burada olacağız!” haykırışının ifadesiydi. Mehmet Akif, bu dizelerle millete cesaret aşılıyor, karanlık günlerin sonunda doğacak güneşi müjdeliyordu.
MEHMET AKİF’İN FEDAKÂRLIĞI
Bu marşı yazmak için Mehmet Akif’e para ödülü teklif edildiğinde, onu elinin tersiyle itti. Çünkü onun derdi para değil, vatanın istiklaliydi. O, marşı sadece kelimelerle değil, ruhuyla, yüreğiyle yazdı. Şiiri yazarken gözyaşları kâğıda damlamıştı belki de. O, satır aralarına milletin umudunu, cesaretini ve bağımsızlığa olan inancını nakşetti.
Mehmet Akif’in kendi marşı için söylediği şu sözler, onun vatan sevgisinin en büyük göstergesiydi:
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!”
Bu cümlede ne büyük bir dua, ne derin bir hüzün saklıydı. O günleri yaşayanların yüreğindeki acıyı, sıkıntıyı en iyi anlatan cümle buydu belki de.
BİR MİLLETİN KANIYLA YAZILAN DESTAN
İstiklal Marşı, sadece savaş meydanlarında kazanılan bir zaferin değil, bir milletin varoluş mücadelesinin özetidir. O gün cephede çarpışan asker, Akif’in dizelerinde kendini buldu. Kadınlar, yaşlılar, çocuklar… Hepsi o marşta kendi mücadelesini gördü. Çünkü bu marş, yalnızca bir ulusal marş değil, bir milletin yeniden doğuşunun belgesiydi.
Bu yüzden her 12 Mart geldiğinde, sadece marşımızın kabulünü değil, o günkü ruhu, fedakârlıkları, bağımsızlık için verilen bedelleri de hatırlamalıyız. Bayrağımıza, vatanımıza ve bağımsızlığımıza sahip çıkmanın, sadece o günü anmakla değil, o ruhu yaşatmakla mümkün olduğunu unutmamalıyız.
Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın…
Fatih Kaplan
“Köşe Taşları”




